Shoukoku no Altair
Sıcak Sıcak
Shoukoku no Altair
İsim: Shoukoku no Altair, Altair: A Record of Battles, Project Altair, 将国のアルタイル
Tür: Shounen, macera, tarihi, dram, fantastik
Yayınlanma Tarihi: 08.07.2017
Kaynak: Manga (Katou Kotona)
Yönetmen: Furuhashi Kazuhiro
Senaryo: Takagi Noboru
Karakter Tasarımı: Kanno Toshiyuki
Başlıca Seiyuular: Murase Ayumu (Mahmut Paşa), Furukawa Makoto (Zağanos Paşa), Ogata Kenichi (Halil Paşa), Konishi Katsuyuki (Süleyman Paşa), Tsuda Kenjirou (Louis Virgilio), KENN (Cyrus)
Firma/Stüdyo: MAPPA
Açılış: SID – Rasen no Yume
Kapanış: Flower – Taiyou no Elegy
Eveeet sonunda bu sezonun, özellikle biz Türkler tarafından heyecanla beklenen animesinin ilk bölümüne kavuşmuş durumdayız. Bayraklarımızı asabiliriz artık rahatlıkla. :)
Bu animeyi illa tarihi bir Türk devletiyle ilişkilendirmemiz gerekiyorsa ilk bölümden anladığım kadarıyla diyebilirim ki aslında anlatılan Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk yılları. Ancak o zamanlar Anadolu Türkiye olarak anıldığından animede de bu şekilde kullanılıyor ve Türkiye Paşalığı olarak geçiyor. Ayrıca tanıtımlarda da bahsedildiği üzere stratokrasiyle yönetilen kurgusal bir Türkiye söz konusu. Yani yönetici sınıfın asker kökenli olduğu bir yönetim şekli. Ancak bu noktada şunu da eklemem lazım ki animedeki karakterlerin çoğu evet Fatih Sultan Mehmet zamanından tanıdık gelen isimler (Halil Paşa, Zağanos Paşa, Mahmut Paşa vs.) olsa da hatta Mahmut Paşa’nın askeri sınavı 12 yaşında geçmesiyle Fatih’in 12 yaşında tahta çıkması arasında bir bağlantı kursam da burada ilham alınan tek devletin Osmanlı veya Türkiye olmadığı kanaatindeyim. Zira eğer tarih bilgim beni yanıltmıyorsa stratokrasi ile ya da buna benzer bir şekilde yönetilen ve hatta aynı zamanda “Devlet-i Türkiyye” olarak da anılan bir başka Türk Devleti de Memlüklerdir. Yönetici sınıfın çoğunlukla, Eyyübiler zamanında köle-asker olan Kıpçak Türklerinden oluştuğunu varsayarak Kıpçaklara Bizanslılar ve Latinler tarafından “sarı, sarı saçlı, solgun veya öfkeli” anlamına gelen “Kuman” dendiğini ve Mahmut Paşa’nın da sarışın olduğunu hesaba katarsak bu animede daha doğrusu animenin kaynağı olan mangada birkaç Türk Devleti’nden ilham alınmış olabileceğini söyleyebilirim. Ha bu demek değil ki Mahmut Paşa Kıpçak kökenli. Ben sadece bir noktaya dikkat çekmek istedim.
Bu kadar tarih bilgisinden sonra Shoukoku no Altair’in ilk bölümüne gelirsem; genel olarak ortalamanın üstündeydi desem yanlış olmaz herhalde. Yukarıda bahsettiğim üzere Türk tarihinden ilham alındığı bir gerçek olsa da birebir aynı şeylerin anlatılacağını düşünmenin veya istemenin de biraz gereksiz olacağı kanaatindeyim. Zira ilk bölümde pek çok izleyici, karakterlerden kıyafetlere kadar tarihimizle uyuşmayan şeyler yakalayabilir. Bölüme genç yaşında paşa olmayı başaran Mahmut Paşa’nın bu rütbeyi elde ettiği bir seremoniyle daha doğrusu divan toplantısıyla giriş yapıyoruz ve Türkiye’nin kuruluşunun 75. yılında olduğuna dair de bilgilendiriliyoruz. Bu arada Mahmut Paşa’nın paşa olduğu ve görünüşe göre daha birçok divan toplantısına ev sahipliği yapacak mekanın da açıkça camiye benzediğini belirtmem gerek. Ancak tasarımının çok iyi olduğunu da söylemeden geçmeyeyim.
Mahmut Paşa, yeni rütbesini elde ettikten sonra akşam yanlış anlamadıysam 75. yıl şerefine düzenlenen ve insanların bana ilk başta “Misket mi o?!” dedirten şekilde dans ettiği festivalde bulunuyor ve İbrahim isimli bir arkadaşıyla sohbet ediyor. Bu sohbet vasıtasıyla öğreniyoruz ki paşalık Mahmut’un uzun süredir hedeflediği bir rütbe. Sonrasında ise Shara isimli Mahmut’u asker olduğu zamanlardan hatırlayan bir dansçı kızımız ortama giriş yapıyor ve zorla Mahmut’u dansa kaldırıyor. Dans esnasında şiir defterini düşüren Mahmut’a bu defteri vermek de Shara’ya düşüyor ki Shara’nın defteri bilerek almış olma ihtimali de var. Yani şu Sharalı bölümler bana o kadar gereksiz geldi ki anlatamam. Odasında yatan Shara’dan kaçan zavallı Mahmut tabir-i caizse dam da yatıyor. E her bir şerde hayır vardır derler. Damda yatmak sabaha karşı peydah olan bir hırsızı yakalamak için paşamızın işlerini bayağı bir kolaylaştırıyor.
Tüm bunlardan sonra asıl olaylara, Mahmut’un divan toplantısı için aceleyle çağrılmasıyla giriş yapıyoruz. Bu noktada Türkiye’nin 12 yıl önce Balt-Rhein isimli imparatorlukla savaşa girdiği ve pek çok kayıp verildikten sonra birkaç ayda savaşın sonlandığı ancak bu ülkeyle olan ilişkilerin pamuk ipliğine bağlı olduğu açıklanıyor. Divanın acil toplanmasının nedeni de yine bu imparatorluk. Balt-Rhein İmparatorluğu’nun bakanlarından Franz’ın Türk oklarıyla Türkiye sınırı yakınlarında öldürülmesi üzerine imparatorluk tarafından Türkiye’ye bir nota verilmiş ve ya siz de bize bir paşanızı verirsiniz ya da yedi gün içinde bu mesaja cevap vermezseniz savaşmayı göze alırsınız denmiştir.
Bu iki seçenek karşısında “Zehir” lakaplı karizmatik Zağanos Paşa’mız savaş, 12 yıl önceki savaşı yaşamış ve pek çok masum insanın öldüğünü görmüş olan Halil Paşa ise istediklerinin verilmesi taraftarı olmuştur. İşte tam da bu sırada Mahmut Paşa, birden bire ortaya atlamış ve bundan başka seçeneklerin de olabileceğini öne sürmüştür. Ben burada normalde divanda böyle bir hareketin yapılamayacağından çok olayın aniliğine şaşırdım. Bence burada Mahmut Paşa’nın duydukları karşısında şaşkınlığa uğraması, sinirlenmesi, ne bileyim düşünceli bir hal alışı gösterilebilirdi pat diye ortaya atılması haricinde. Nitekim bu hareketinden sonra Zağanos Paşa kendisini uyarıyor ve Mahmut Paşa’nın ruh hali de çöküyor. Ancak Halil Paşa ile sohbetinden sonra bu işin arkasında başka bir şey olacağına dair ipuçları bulmak için işe koyuluyor ve buluyor da.
12 yıl önce bahsettiğim bu savaşı yaşamış ve en sevdiklerinden birini kaybetmiş olan Mahmut’un bir daha böyle bir şey yaşanmamasını sağlamak için paşa olduğunu ve daha o zamanlardan Halil Paşa tarafından himaye altına alındığını öğreniyoruz. İşte böyle ortak bir geçmişe sahip olduğu Halil Paşa’nın kendini feda ederek Balt-Rhein İmparatorluğu’na doğru yola çıktığını öğrenen Mahmut Paşa, bulduğu ipucuyla ve zekice bir hamleyle yolda yakaladığı şahitlerle imparatorluğa doğru Halil Paşa ile yoluna devam ediyor.
Balt-Rhein İmparatorluğu’nda da birtakım dalaverelerin döndüğü imparatorluk Bakanı Virgilio Louis göründüğünde ortaya çıkıyor. Hatta ben tam olarak gösterilmese de nedense İmparator’un çok da çok da otorite sahibi olmadığını hissettim. Ya da şimdilik öyle gösterildi. Belki de tam tersi çıbanın başı odur. Belli olmaz. :) Mahmut’un hamlesiyle şimdilik savaştan kurtulan Türkiye’yi ileride daha çetin mücadeleler bekliyormuş gibi görünüyor. Zira imparatorlukta da Türkiye’de de birtakım hainlerin ve bu hainlerin sinsi emellerinin olması kuvvetle muhtemel. Sonuçta işin raconu bu yani. :)
Genel olarak ilk bölümünün konusu bu şekilde olan Shoukoku no Altair’de savaştır, aksiyondur büyük ihtimalle parça parça ileride göreceğiz diyebilirim mangasıyla alakalı fikir sahibi olmasam da. Ancak bu animede öne çıkacak olan stratejik hamleler ve izlenecek politikalardır bana göre. Savaş istemeyen Mahmut’un bundan kaçınmak için atacağı adımlar, yapacağı hamleler anlatılacaktır ki bu hamleler de zekice olursa gayet güzel bir iş ortaya çıkacaktır. Bölümde yer alan flashback’ler oldukça etkileyiciydi. 12 yıl önce yaşanan savaşın nelere mal olduğu duyguları açığa çıkartacak şekilde aktarıldı.
Animasyonları gerçekten beğendim diyebilirim. Sonraki bölümlerde bozmazlarsa tabii. Karakter ve işlemeli, süslü kıyafet tasarımlarına bayıldım. Türk bıyığı da pek çok karaktere başarıyla eklenmişti bence. :) Çevre ve mekan tasarımları ise özellikle dikkatimi çekti. Bence bayağı başarılıydı. Caminin, pazarın tasarımı oldukça güzel ve ayrıntılıydı kanaatimce. Çini tabakların süslemeleri bile gayet iyiydi. Açılış videosu bir farklılık ortaya koymasa da kapanışta yer alan videodaki Mahmut çizimleri çok güzeldi. Etkilendim açıkçası.
Açılış ve kapanış parçalarını çok beğendim. Animenin fon müzikleri de o esnadaki duyguları yansıtan cinstendi. Özellikle flashback sahnelerinde kullanılan fon kendi adıma benim içime işledi. Seiyuu performansları da gayet iyiydi. Şunu da söylemeden geçmeyeyim. Açıkçası anime başlamadan önce benim aklımda acaba karakterler birbirlerine nasıl hitap edecekler, bize özgü kelimeler nasıl kullanılacak gibi bir düşünce vardı. Hani “Mahmut-san, Mahmut Paşa-san, Mahmut-kun” vs. gibi. :) Ama hiç de öyle bir şey olmadı. Hatta divan da dahil olmak üzere pek çok kelime Türkçe okunuşlarıyla kullanılmaya çalışılmış gibi geldi bana. Padişah diyebileceğimiz Büyük Paşa’ya bile tam olarak telaffuz edemeyip yanlış hatırlamıyorsam “Bürük Paşa” gibi bir telaffuzla hitap etseler de en nihayetinde Büyük Paşa demeye çalışmışlar. :)
Son olarak Altair isminden de kısaca bahsedecek olursam kelime Arapça kuş ve uçan anlamlarına gelen Tayr ve El-Tayr kelimelerinden gelmekte (Mantıku’t Tayr / Mantık Al-Tayr’dan (Kuş Dili) aşinasınızdır.) ve aynı zamanda Kartal Takımyıldızı’nda veya diğer ismiyle Akila/Aquila Takımyıldızı’nda yer alan en parlak yıldızın ismi kendisi. Mahmut Paşa’nın lakabının da “Altın Kartal” olduğunu, her fırsatta gökyüzüne, yıldızlara doğru baktığını ve evcil hayvanının İskender isimli bir kartal olduğunu hesaba katarsak parçalar da yerine oturmuş oluyor zaten. Tabii mangada bu durum farklı bir olayla bağlantılı şekilde açıklandıysa orasını bilemem. Eğer öyleyse zaten animede de ileride göreceğiz demektir.
İlk bölümüyle koskoca bir animeyi değerlendirmek yanlış olsa da Shoukoku no Altair’in umut vadettiğini ve ileride daha heyecanlı bir hal alacağını düşünüyorum.