Isao Takahata’nın Gidişi ve O Eşsiz Tatlara Hüzünlü Bir Saygı Duruşu

Isao Takahata Anime Dünyasının Yeryüzünü Terk Eden Tanrılarından Biri

isao takahata

Dehanın en büyük kriterlerinden biri kuşkusuz ki zamansız eserler, ürünler meydana getirmektir. Isao Takahata Heidi gibi dünyanın gelmiş geçmiş en tatlı küçük kızının yaratıcılarından, babalarından biri. Z Kuşağı yani 2000 yılının sonrasında doğanlar bizim bu üstadlara verdiğimiz değeri, ne kadar anlayabilirler emin değilim ama tabii ki söz meclisten dışarı. Gerçek anime severleri bu cümlelerin dışında tutuyorum.

isao takahata

Isao Takahata ve Hayao Miyazaki ortaklığı anime dünyasında bence bir milattır. Ortaya çıkardıkları o harikulade yapıtlar zamanın sonuna kadar daha nice jenerasyonlara ulaşacak ve etkileyecektir, buna hiç şüphem yok. Hayao Miyazaki’nin emeklilik sürecini ve Ghibli’nin hikayesinin anlatıldığı The Kingdom of Dreams and Madness belgeselini izlediğimde Isao Takahata’nın ne kadar enteresan biri olduğunu daha iyi anladım. Hayao Miyazaki’yi ilk onun keşfetmiş olması, yıllarca ortaklaşa yaptıkları başyapıtlar sonra yollarının ayrılıp tatlı birer rakip olmaları ve buna rağmen yine de birbirlerinin işlerinde yapımcı olarak yer almaları, dünyanın en müthiş iş ortaklığı diye düşündürüyor insana … Ardından da bir vay be çektiriyor.

Isao Takahata’nın bende bıraktığı duygular sıcaklık, dram, nostalji duygusu ve bir tutam -yo belki koca bir ölçü kadar- fırlamalık. Zamanlama konusunda ne kadar kötü olduğundan filmlerin çıkışı ile ilgili yapımcılarını buhrana sürükleyecek kadar zor bir karaktere sahip olduğundan dem vurulan bir deha fakat dahiler hiç bir zaman kolay olmazlar, olsalardı dahi diye adlandırılmazlardı. Prenses Kaguya filminin basın toplantısında yapımcısı gülerek espri babında Takahato’nun son işi olacağını söylüyordu ve gerçekten de öyle oldu. Milenyum çağında hızın, hayatımızın önceliği olduğunu düşünürsek Isao Takahata’nın animeleri sanki nefes alacak ve şarj olacak bir durak, dünya gibi geliyor bana.

isao takahata

O şahane animelerden bahsedersek ilk izlediğim animesi elbetteki kırmızı yanakları yenilesi Alplerin Kızı Heidi idi. İnanır mısınız bu animenin seneler sonraki tekrarını babam bile izliyordu, özellikle seslendiren harika bir sanatçının etkisini de yadsımamak lazım. Ekmek üzerindeki peynirler hala aklımdan çıkmıyor.

isao takahata

Akage no Anne, kırmızı saçlı yetim kızın evlatlık alınış hikayesi yine o büyüleyici tabiat ve sevginin gücü. Bu animeyle Miyazaki ile yolları ayrılmış üstadın.Sonrasında Omohide poro poro şehir hayatından köy hayatına geçişi, özlemi anlatır bu da sıcacıktır ısıtır insanı.

isao takahata

Esasında insanın köklerine dönüşünü anlatır bir anlamda. Filmlerinde sadece hikayeyi anlatmaz felsefi gönderiler de yapar, sanırım en çok bu yanını seviyorum. 1981 yapımı Jarinko Chie, adı üstünde fırlama Chie hakkındadır izlerken çok eğlenmiştim Japon toplumu üzerine güzel karakterler ve saptamalar vardı. Kız da gerçekten bir fırlamaydı bazı çocuklar konsantre yetişkinler gerçekten..
Fırlama bandından devam edecek olursak My Neighbors the Yamadas biraz bizim Türk ailelerine benzettim aslında aile olmanın evrensel halini anlatıyor bunun yanında sıkıntıları ve fırlama dokunuşlarıyla çok eğlenceli sıcacık bir anime. İnsan olmak, tam olarak cevaplayamadığımız bir soruya Japonların efsanevi hayvanlarından biri olan rakunların insan kılığına girmeleri üzerinden göndermeler yapan tabiatı dolayısıyla kendi geleceğimizi nasıl yok ettiğimizi anlatan derin manalar barındıran bir anime.

isao takahata

Isao Takahata’nın doğaya hayvanlara olan sevgisi animelerini her izleyişimizde bizi derinden kavrıyor, ünlü yazar Kenji Miyazawa’nın Gauche the Cellist hikayesini de yine müzik ve hayvanlar ekseninde çok güzel resmetmiş.Üstadın filmlerinden bahsederken daha bilinmeyen ve eskilerden anlatmak istedim, izlemeyenler varsa mutlaka bir göz atmanızı tavsiye ederim.

isao takahata

Miyazaki ve Takahato’nun ortaklaşa kült movielerini artık tüm dünya biliyor, bu son paragrafta sadece iki animeden bahsedeceğim o da kısacık. Kalbi granit olan birini bile çatlatacak, göz pınarlarından nerdeyse kan akıtacak kadar can yakan Hotaru no Haka… Dünyanın gidişatının yeni bir savaşa doğru yol aldığı bir rotada ders niteliğinde olan fakat biz insanların bu konuda yine öğrenmemek için direteceğimiz savaş! Animelere burun kıvıran, sanat olarak nitelendirmeyenlere tokat gibi bir anime anlatılmaz sadece izlenir ve sindirilir, yapabilenler tarafından tabii ki. Isao Takahata’nın sevdiğim bir diğer özelliği de farklı teknikleri kullanması animeleri hep biribirinden farlı bir tarzda en son animesi de böyle bir güzellikte. Sayın Takahato’nun son vedası Prenses Kaguya, yine güzel bir tabiat tasviri eşliğinde ünlü Japon efsanerinden birinin naif ve zerafet dolu hikayesi. Ağzımıza bal çalıp öylece gitti üstad!!!..

isao takahata

Böyle büyük isimler gidince kendimi öksüz gibi hissediyorum en son Satoshi Kon gittiğinde böyle hissetmiştim şimdi de Isao Takahata, ama yaşamın kanunu bu gidenler ve gelenler hayat bir istasyon. Animeler her zaman var olacak daha iyileri ve kötüleriyle, bu açlığımız hiç bitmez umarım..Sadece ağzımızdaki bazı tadları özleyeceğiz..
SAYOUNARA Üstad…

Hızlıca Paylaş!