Kuzu no Honkai

Sıcak Sıcak

Kuzu no Honkai

 

İsim: Kuzu no Honkai, Scum’s Wish, クズの本懐

Tür: Dram, Romantik, Seinen

Yayınlanma Tarihi: 13.01.2017

Kaynak: Manga (Yokoyari Mengo)

Yönetmen: Masaomi Andou

Senaryo: Uezu Makoto

Karakter Tasarımı: Kurosawa Keiko

Başlıca Seiyuular: Anzai Chika (Yasuraoka Hanabi), Shimazaki Nobunaga (Awaya Mugi), Minagawa Akane (Toyosaki Aki), Nojima Kenji (Kanai Narumi), Tomatsu Haruka (Ebato Sanae), Izawa Shiori (Kamomebata Norika)

Firma/Stüdyo: Lerche

Müzik: Yokoyama Masaru

Açılış: Uso no Hibana (嘘の火花) – 96neko

Kapanış: Heikousen (平行線) – Sayuri

Kış sezonunuyla birlikte başlaması için sabırsızlandığım az sayıda seriden biri olan Kuzu no Honkai hakkında konuşmaya başlamadan önce açık açık belirtmem gereken şeyler var. Eğer shoujo animelerin bizlere sunduğu şekilde saf romantizm ve pamuk şeker tadında bir aşk hikayesi arıyorsanız Kuzu no Honkai size göre değil. Aşklarını içtenlikle yaşayan, göz göze gelince bile utançtan kıpkırmızı kesilen sevimli karakterler bekliyorsanız da… Hele “Kimsenin kalbi kırılmasın, bana yeter.” diyorsanız, bence bu seriye hiç bulaşmayın. Evet, bahsettiğim kriterler yüzünden seriye başlamaktan hala vazgeçmediyseniz ilk bölümüyle izleyen pek çok kişiyi rahatsız etmeyi başaran Kuzu no Honkai üzerine düşüncelerimi paylaşayım.

Öncelikle sezonun bir Hate-Watch’u varsa o da Kuzu no Honkai (Gerçi bu ünvan için Fuuka ile de kapışabilirler diye düşünmüyor değilim). Bu kavram beni biraz eskiye Golden Time animesine götürüyor ki izlerken kaç defa sinirlerime hakim olamamama rağmen seriyi bırakmayıp devam etmiştim hatırlamıyorum. Sizlerin arasında da gerek hikaye yüzünden, gerek karakterler yüzünden olsun Kuzu no Honkai için bu yönde duygular besleyecekler çıkacaktır, eminim. Tabii mangasını severek takip ettiğim için seri adına bu yönde hislere sahip olmadığımı belirteyim ve yine mangayı okuduğum için seriden az çok ne beklediğimi biliyorum.

ACCA: 13-ku Kansatsu-ka için herkesin zevkine hitap etmeyebilir demiştim ya; Kuzu no Honkai söz konusu olduğunda benim için bu çizgiyi çekmek inanılmaz derecede kolaylaşıyor doğrusu. Bir kere Yokoyari Mengo seinen ve yetişkin içeriği harmanlamaktan hoşlanan bir mangaka, haliyle Yokoyari’nin diğer eserlerinde olduğu gibi Kuzu no Honkai’nin cinsel içeriğe sahip olması çok da şaşılacak bir şey değil -ki bu sebeple bile seriyi izlenilesi bulmayanlar çıkacaktır. Bu noktada Kuzu no Honkai için Yokoyari’nin bir diğer mangası Kimi wa Midara na Boku no Joou’dan farklı şekilde seinen ve ecchi karışımından ziyade seinen ve olgun bir smut birleşimi demem daha doğru olacaktır ve bana kalırsa amaçsızca açılan etekler, her fırsatta zıplayan göğüsler ya da çoğu ecchi serinin vazgeçilmezi klişe, düşük kalitede diyaloglar yerine cinselliği böyle işleyen bir seriyi on kere tercih ederim.

Gelelim hikayemize. Sezonun romantizm içerikli bir diğer serisi Masamune-kun no Revenge aksine Kuzu no Honkai aşkı oldukça tartışmalı konuların üzerinden geçerek işlemeyi tercih ediyor. İki seri de gençliğe alaycı ve eleştirel bir bakışla baksa da olayları ele alış tarzları açısından daha farklı olamazlardı herhalde. Özetle, uzun zamandır tanıdıkları öğretmenlerine aşık olan iki liseli gencin -Hanabi ve Mugi’nin- öğretmenleri arasındaki yakınlaşma ardından hissettikleri büyük yalnızlığı birbirleriyle kurdukları fiziksel yakınlıkta paylaşmalarını konu ediniyor Kuzu no Honkai. Bir cümlede anlatabildiğim bu konunun aslında hiçbir basit tarafı yok. Hanabi, Narumi ve Akane arasındaki çekimi fark ettiğinde belki de sevdiği kişinin bir gün ellerinden kayıp gideceği ihtimalini daha önce hiç aklına getirmediğinden ötürü oldukça sarsılıyor. Hanabi’nin Akane’ye özellikle dikkat etmesine sebep veren bu durum Mugi ile yollarının kesiştiriyor.Hanabi, Mugi’nin Akane’ye olan bakışlarını gördüğünde aynı yolun yoldaşı olduklarını anlıyor hemencecik.

Birlikte geçirdikleri zaman gitgide artan ikili bir noktada aralarında belli belirsiz var olan çizgiyi geçiyor. Sevdikleri kişilerin yerine birbirlerini koyan bu gençler, bu kişileri elde edememenin acısı ve toyluklarıyla birbirinden ağır adımlar atıyorlar. Bu adımları izlemenin kendisi de ağır hisler yaşatıyor doğrusu. İkili arasındaki diyalogla, daha olgunlaşmamış genç insanların arzuladıkları şeyi kaybetmeleriyle içine düştükleri yalnızlık, özlem gibi duygularla nasıl büyük hatalar yapabileceklerini güzel anlatıyor. Bölüm sonunda birbirlerine klişe bir söz veriyorlar: “Birbirimize kalbimiz dahil her şeyi vereceğiz.” Bu noktada karakterlerin seçimlerine mantık çerçevesinde anlam yüklemenin yersiz olduğu kanısındayım, doğruluğu sorgulamak bu noktada izleyiciye pek bir şey katmıyor. Sonuçta karşımızda ergenliklerini yaşayan bu bireyler isterlerse dünyanın kendi etraflarında döndüğünü düşünebilir, kafalarındaki resmin bir şekilde bozulmasıyla da bu dünyadan nefret edebilirler. İstediklerini alamadıklarında kendilerinden bir şey kaybetmekten de çekinmeyecek kadar cesurlar. Ve bir o kadar da aptal. Bu durum sadece Mugi ve Hanabi için de geçerli değil. Seride karşınıza çıkacak tüm karakterler kişilikleriyle kafalarda olumludan uzak fikirler oluşturuyor ve bir yerde doğruluğu sorgulanır kararlar veriyorlar. Siz de karakterler onlardan beklediğiniz şeyleri yapmadıkça onlar hakkında yeni şeyler keşfediyorsunuz. Empati kavramı pratiğe dökmenin zor olduğu bir seri kısacası Kuzu no Honkai.

Hanabi ve Mugi’nin, Mugi’nin odasındaki yakınlaşmaları da oldukça grafik ve bu sahneyi böylesine açık açık  izlemekten rahatsızlık duyan pek çok kişi mevcut. Serinin bu açıdan rahatsız edici bulunmasının nedeni belki de sık sık ciddi olarak ele alınmayan “teenage sex” olgusuna bu kadar açıkça değinen nadir serilerden olması.  Bu yönden serinin pazar sabahında TV ekranlarını şenlendirmeyeceği açık, Noitamina serisi olduğunun da bir kez daha üstünden geçebiliriz. Ayrıca mangadan da bildiğim üzere bu sahne son olmayacak, Kuzu no Honkai de izleyeceğimiz bu aşk çemberiyle pek çok karakterin birbirleriyle fiziksel ya da duygusal ilişkiler içine girdiğine tanık olacağız.

 
 
 
 Serinin animasyonları Lerche’den ve stüdyonun böyle bir tema karşısındaki performansına şaşırmadan edemedim. Ansatsu Kyoushitsu’yu çok severim ancak böylesine estetik çizgilere sahip bir animenin Ansatsu Kyoushitsu’nun tamamen zıt tarzdaki animasyonlarına imza atan stüdyosundan çıkacağı tahminlerim dışında yer alıyordu. Sadece çoğu seride hoşlanmadığım gibi Kuzu no Honkai’de de Hanabi’nin suratının chibi versiyona dönmesinden hoşlanmadım. Yokoyari Mengo’nun mangalarında çizdiği karakterleri çok beğeniyorum, animede de bu yönde bir eksiklik görmemem serinin artı yönlerinden. Serinin açılış şarkısı sözlerinin anlamı yerli yerine otursa da sezondaki favorilerim arasına giremez, şarkıya eşlik eden animasyonlar ise gayet sıradan. Kapanışta çalan Sayuri şarkısı, açılışının önüne geçiyor. Normalde seiyuular için biraz daha fazla yer bırakırım yazıda ama ilk izlenimlerim olumlu olduğu için fazla da üzerine eğilmek istemiyorum açıkcası.

Evet, işte böyle. İlk bölümü izleyip seriden tamamen soğuyanları şöyle bir kenara alıyoruz. Serinin mangası önümüzdeki mart ayında sona erecek ve ilk bölüm neredeyse bir cildi kapsıyor. Açıkcası anime hikayeyi yarıda bıraksa çok üzülürdüm, o yüzden izlerken huzurumuzu kaçıran ve normalde görmeye alışık olmadığımız cüretkarlıktaki bu anime için içim rahat. Tabii biliyorum ki “istemediğim halde gerçekleşen olaylar dizisi” deyince aklıma gelen ilk serilerden olan Kuzu no Honkai için çok da fazla rahatlamaya gerek yok. Doğası gereği sonuyla hepimizi şaşırtabilir.

http://www.dailymotion.com/video/x5971e0_kuzu-no-honkai-ed-karaoke-garbosik-v1_music